Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken (En attendant Godot), 20. yüzyılın en çarpıcı tiyatro eserlerinden biridir ve “Absürt Tiyatro” akımının başyapıtı kabul edilir. İlk kez 1953’te sahnelenen bu iki perdelik oyun, anlam arayışının, varoluşsal boşluğun ve zamanın anlamsız döngüsünün edebiyat diliyle ifadesidir.
Oyun, özünde hiçbir yere gitmeyen iki karakterin – Vladimir ve Estragon’un – "Godot" adında biriyle buluşmak için boş bir kırsalda günlerini geçirmesini konu alır. Ancak Godot bir türlü gelmez. Bu "bekleyiş", aslında insanlığın kurtuluşu, anlamı veya Tanrı'yı bekleyişinin alegorisi olarak yorumlanır.
Oyun, Vladimir ve Estragon’un boş bir kırsalda bir ağacın yanında konuşmalarıyla başlar. İkisinin de fiziksel ve zihinsel hâlleri yıpranmıştır. Zamanın geçişiyle ilgili algıları bozulmuştur. Aralarında geçen konuşmalar sürekli tekrar eder ve sonuçsuz kalır.
Bu sırada Godot'yu beklediklerini öğreniriz. Neden beklediklerini bilmeseler de, onun geleceğine dair umutları vardır. Godot’nun gelip gelmeyeceğinden emin değillerdir; ama gitmeyi de düşünmezler, çünkü “ya gelirse?”
Sonra Pozzo ve kölesi Lucky sahneye gelir. Pozzo, Lucky’yi bir ip ile bağlamıştır ve ona sürekli emir verir. Lucky tamamen köleleşmiştir; ancak onun da bir geçmişi ve düşünsel yönü olduğu, uzun ve karmaşık bir monologla anlaşılır. Bu konuşma, bilincin parçalanmasını ve dilin çözülüşünü simgeler.
Perdenin sonunda bir çocuk gelir ve Godot’nun bugün gelemeyeceğini ama yarın mutlaka geleceğini söyler. Vladimir ve Estragon yine de kalmaya karar verir.
İkinci perde, birinciye çok benzer şekilde başlar. Aynı mekândayız, aynı bekleyiş sürmektedir. Ancak ağacın dallarında birkaç yaprak belirmiştir – bu, zamanın geçtiğini ya da belki umut kırıntılarını simgeler.
Pozzo ve Lucky tekrar gelir, fakat bu kez Pozzo kör, Lucky ise dilsiz olmuştur. Artık güç dengesi değişmiştir, ama iletişimsizlik hâlâ devam eder. Herkes bir şeyler söylemek ister ama hiçbir şey tam anlamıyla iletilemez.
Vladimir, bu döngüden çıkmak ve Godot’nun kim olduğunu sorgulamak ister. Estragon ise gitmek ister, ama gitmezler. Yine çocuk gelir ve yine aynı şeyi söyler: “Godot bugün gelmeyecek, ama yarın kesin gelir.”
Oyun, Vladimir’in son repliğiyle biter:
“Gidelim mi?”
Estragon: “Hadi.”
(Ama yerlerinden kıpırdamazlar.)
Godot’nun gelmemesi, sonsuz erteleniş, insanın anlam arayışındaki çıkmazını gösterir. Beklemek, artık bir amaç halini almıştır. Zaman doğrusal değildir; olaylar tekrar eder, diyaloglar yinelemelidir.
Godot ismi, "God" (Tanrı) kelimesine çağrışım yapar. Kimine göre Tanrı’yı, kimine göre umut ya da ölümü simgeler. Gelmemesi ise ilahi bir sessizliği ya da kurtuluşun gecikmesini anlatır.
Karakterler birbirini anlamaz, diyaloglar kopuktur, monologlar boştur. Dilin iletişim aracı olmaktan çıktığı, anlam üretmekte zorlandığı bir dünya sunulur.
Didi ile Gogo, Pozzo ile Lucky gibi çiftler, bağımlı ama dengesiz ilişkiler içindedir. Bu ilişkilerde biri baskın, diğeri edilgendir. Zamanla roller değişse bile bağlılık devam eder.
Beckett’in bu eseri, “absürt tiyatro”nun tipik özelliklerini taşır:
Beckett, bireyin modern dünyadaki yalnızlığına, boşluğuna, iletişimsizliğine ve anlamsızlıkla yüzleşmesine dikkat çeker.
“Godot’yu Beklerken”, aslında hepimizin hikâyesidir: Bir şeylerin değişmesini bekleriz ama bir türlü harekete geçmeyiz. Umudumuzu yitirmeyiz, çünkü "belki yarın olur." Ancak o yarın hiçbir zaman gelmez. Bu döngü, bireyin varoluş sancılarını ve evrensel yalnızlığını gözler önüne serer.
0
Hiç oy kullanılmadı
Dosyayı İndirmek İçin Robot Olmadığınızı Doğrulayın
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur adlı eseri, Türk edebiyatının en önemli psikolojik ve felsefi romanlarından biridir. Roman, bireylerin iç...
5.0
Cemal Süreya’nın "99 Yüz" adlı eseri, klasik bir roman ya da öykü kitabı değildir. Bu eser, Türk edebiyatı...
5.0
"Bye Bye Türkçe", Türk bilim insanı ve düşünür Oktay Sinanoğlu’nun, Türkçe’nin eğitimden, bilimden ve toplumsal hayattan bilinçli bir...
5.0
Jack London’ın Beyaz Diş (White Fang) adlı romanı, vahşi doğada hayatta kalma mücadelesini ve insanla hayvan arasındaki ilişkiyi...
5.0
Clifford D. Simak’ın Kent (City) adlı eseri, insanlığın yok oluşu ve köpeklerin medeniyeti devralışı üzerine kurulu...
5.0
Doruk Yayınları tarafından yayımlanan "Japon Masalları", Japon kültürünün zengin ve derinlikli dünyasını yansıtan seçkin masallardan oluşan bir derlemedir....
5.0
Ayrı Yol (L'Immoraliste), Fransız yazar Andre Gide’in 1902’de yayımlanan, bireyin kendi doğasını ve arzularını keşfetme yolculuğunu irdeleyen etkileyici...
5.0
Alejandro Zambra'nın "Ağaçların Özel Hayatı" (İspanyolca: La vida privada de los árboles), kısa ama derin anlamlar içeren bir...
5.0
Stephen Hawking'in Karadelikler ve Bebek Evrenler adlı kitabı, bilimsel fikirler ile kişisel anıların harmanlandığı bir eserdir. Kitap, Hawking’in...
5.0
Alev Alatlı’nın “Batıya Yön Veren Metinler: Cilt 3 Aydınlanma / Burjuvazi Yüzyılı / Bilim Çağının Zaferi” adlı kitabı,...
5.0
Ahmet Ümit’in "Sis ve Gece" adlı romanı, Türk edebiyatının önemli polisiye eserlerinden biri olarak öne çıkar. Roman, siyasi...
5.0
Ahmet Altan’ın "Karanlıkta Sabah Kuşları" adlı kitabı, farklı insan hikayeleri üzerinden toplumsal ve bireysel çatışmaları ele alır. Roman,...
5.0
"Tarihi Değiştiren Askerler", Ali Çimen tarafından kaleme alınmış bir tarih kitabıdır. Kitap, tarihe yön veren ve önemli zaferler...
5.0
Ali Çimen'in "Tarihi Değiştiren Konuşmalar" kitabı, dünya tarihine yön vermiş önemli konuşmaların arka planını, içeriklerini ve etkilerini detaylı...
5.0
Küçük Beyaz Uğur Böceği adlı kitap, Ahmet Şerif İzgören’in kaleme aldığı ve çocuklara hayatın değerlerini öğretmeyi amaçlayan bir...
5.0
Size daha iyi deneyim sunmak için çerezleri kullanıyoruz. Çerezlerimiz hakkında Çerez Politikası sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.